29 Aralık 2015 Salı

İÇİNDE YOLCULUĞA ÇIK

          Apar topar hazırladım küçük bavulumu,ikide kalkacak trene yetişebilmek için .İki-üç kışlık kazak , bir hırka kalın da bir pantolon almıştım yanıma.Zaten üzerimi de epey sıkı giyinmiştim.Hava soğuk kuru bir ayaz vardı dışarıda.Koşar adımlarla vardım tren garına,saat ikiye beş kala.Biletimi aldım hemen ,az bir vakit sonra trenim de geldi istasyona .Pencere kenarı olan geniş koltuğuma geçer geçmez,içerisinin beklediğimden de sıcak olmasına sevinmiştim.Otobüs yolculuğundan daha çok seviyordum tren yolculuğunu.Önümde kocaman dört buçuk saatim vardı.Bu sürede ne yapacağıma karar vermeliydim.Karla kaplı uçsuz bucaksız tarlaları seyre daldım bir süre. Kusursuz pürüzsüzlüğü dikkatimi çekmişti,Allah'ın bir kulu bile geçmemişti üzerinden,bırakın insanı, bir kuş dahi konmamış olmalı bu bembeyaz okyanuslara.
          Hem uzaklaşıyor hem düşünüyordum,yolculuğu aslında ben içime yapıyordum.Çünkü ; ''Çıkmaya değer tek yolculuk,içteki yolculuktur.'' (William Butler Yeats). 
İnsanlar öfkeliyken içlerinde bir yolculuğa çıkarlar,ya da mutsuzken,umutsuzken.. Bu yolculuk illaki bir taşıtla yapılması gerekmez. Pek tabii evin bir köşesine çekilip,içinde bir yolculuğa da çıkabilir insan.Mekanın ve zamanın uygun olduğu her yerde.
          Her zaman mutlu anlara sahip olacağız diye bir kural yok,insanız işte .. Kırıyoruz,kırılıyoruz,sinirleniyoruz,üzülüyoruz..Bazen düzeliyoruz,bazen düzelemiyoruz..
İnsanı ancak kendisi düzeltebilir.Çünkü onu en iyi kendisi anlar ve yine en iyi kendi kendisini onarabilir. Buda içinde bir yolculuğa çıkmakla başlar.Çıkın.. Kafanızın içinde dolaşacağına türlü duygular,siz yolculuğa başlayın. Koyun ortaya doğruları,onları götüren yanlışları da .Günahınızı da sevabınızı da dökün ortaya .Hangisi ağır? Hangisi sizi en çok yaralayan.Kırıldınız mı? Sizi kıran kişinin size yakınlık derecesi ne? İçinizde yolculuğa çıkaracak kadarsa belli ki derin bir yakınlık olmalı bu.Affedebilecek misiniz onu? Gönül en zor,çok sevileni affeder çünkü.
          Dertli insan içi duman dolu bir odaya benzer.Onu dinlemek; o odaya bir pencere açmak gibidir.(Mevlana) Başa çıkamıyor musunuz tek başınıza acılarınızla ve diğer tüm kötü duygularınızla ? O zaman anlatın,dile getirin sitemlerinizi. kırgınlıklarınızı,af edememe sebeplerinizi ..
Duman dolu odanıza pencere açın, doğru insanı bulup anlatarak. Odanızda ki dumanı boşalttıktan sonra temiz bir nefes ve paylaşımla kendiniz için daha doğru bir karar almanız kaçınılmaz olacak.
          İster odanıza pencere açın ,ister içinizde yolculuğa çıkın.Hayat ne olursa olsun devam ediyor.Siz bu hayatın bir parçasısınız.Şartlar ne olursa olsun önce kendi içinizden başlayın onarmaya bir şeyleri.
Kendinizi değiştirin,yenileyin,kendinize önem verin ,vakit ayırın ve en önemlisi kendinizi sevin. Dış etkenler nasılsa sizin bu kararlılığınız sayensinde zamanla değişiminize ayak uydurmaya alışacaklardır.

25 Aralık 2015 Cuma

ADAM GİBİ SEVMEK

Başı dumanlı bir yazı olacak bu ,çünkü öyle görünüyor..
          Kader hayatımız boyunca karşımıza çokça ve çeşitli huylar da insanları çıkarır.Kimilerine alışırız ,kimilerine de alışamayız.Biz izin verirsek hayatımızda kalırlar izin vermezsek de giderler.Bir şekilde bağımızı koparırız hayatımızda olmasını istemediğimiz insanın.Bazen bu bağın kopması zaman alır. Bazen birini seversin ama yine de bu bağı koparmak istersin,çünkü kendinden ödün vermeye başlamışsındır bu ilişkide ,üzülen taraf olmaya başlamışsındır. Fedakarlık yapan ama karşılık alamayan taraf olmaya başlamışsındır.Daha fazla devam ettirmenin anlamı kalmamıştır.
          Sevmekten bahsedeceğim biraz.. Sevmek ''adam gibi'' olanından.
Adam gibi sevmek : 
          Sevdiğine bakmaya utanmaktır adam gibi sevmek,bakarken utanıp heyecanlanmak ,bir türlü yüzünün ayrıntılarını ezberleyememektir. Kirpiklerinin dizilişini ezberlemeyi istemek gibi sakalının şeklini,kaşlarını ,şakaklarını,dudaklarını ,burnunu ,çene yapısını varsa gözlerinin kenarlarındaki çizgileri ezberlemeyi istemek ,en önemlisi de gözlerini,bakışları ezberleyebilmek..
          Kendi gözlerine sahip çıkabilmek,haram olana bakmamaktır adam gibi sevmek.Namus en başta gözdedir.Yanında sevdiği yokken de ,başını çevirebilmektir ,sakınması gereken şeylerden.
          Karşı cinsten kıskanmaktır sevdiğini adam gibi sevmek..ama bunaltmadan,ölçüyü kaçırmadan..Tatlı kıskanmalar olmalı bu,birbirini kırıp dökmeden ,eğer gönülden seviyorsa iki taraf da birbirini ,herkes kendi sınırları bilip ona uygun şekilde davranacaktır zaten.
         Sevdiğinde ki en ufak değişikliği bile fark etmektir adam gibi sevmek, bu onun ilgisinin derinliğini gösterir. Söylemekten de kaçınmazlar ;''bu renk bluz sana ne kadar çok yakışmış'' , '' kolyen ne kadar güzelmiş''ya da yeni alınan bir ayakkabıyı fark etmek gibi.
          Bir damla göz yaşına kıyamamaktır sevdiğinin, adam gibi sevmek. Bazen olur ya insanlık hali bir söz çıkıverir ağızdan ,kırar belki karşıdakini.Onu üzdüm mü acaba diye düşünmektir gece boyu adam gibi sevmek. Üzdüğüne karar verdiğinde kendine kızmak sonrada ,kendine söz vermek bir daha aynı şeyi tekrarlamayacağına,sevdiğini üzmeyeceğine,sözlerini seçerek kullanacağına.
          Adam gibi sevmek kibar olmaktır sevdiğine,herkese.Herkese kibar davranan zaten adamdır,adam gibi de sevecektir.Centilmen olmaktır,önce karşısındaki insanın memnuniyeti önemsemektir
                              ...
                              ...

Sevebiliyor musunuz ''adam gibi'' ? İncitmeden? Bu seslenişim erkeklere çoğunlukla. Adam gibi sevmek yürek ister,cesaret ister,erkeklik ister,güç ister,sabır ister.Sevmek adama yakışır ,aşk kadına . Bunlar mevcut mu sizde ? Yoksa  paldır küldür severim ben mi diyorsunuz? Dilinizde mi sevmek yoksa yüreğiniz de mi? Siz sevginizi doğru bir şekilde verebildiyseniz zaten karşınızda size aşık bir kadın vardır.Hangi kadın sevmez ki onu önemseyen bir erkeği ? Hangi kadın aşık olmaz ki,''onu üzdüm mü acaba'' diye gece boyu düşünen adama ?,yüzüne bakmaya çekinen erkeğin terbiyesine,güzel ahlakına,tatlı telaşına,heyecanlanıp saçmalamasına... Hangi kadın aşık olmaz ki?
          Bir kadını sevecekseniz ''adam gibi''sevin.Bunu yapamayıp üzüyorsanız da hiç sevmeyin,olsun bitsin.Bir kadını ,bir anneyi eğer üzüyorsanız hemen kendinizi ondan uzaklaştırın.Gidin!  Ne kadar çok uzağa giderseniz o kadar iyi.Bir kadını üzdüm diye nefret edin hatta kendinizden ,düzelene kadar da affetmeyin kendinizi.Onu üzmüyorsan kal yanında,aslında söylemek istediklerimin özeti şu iki cümle..


Mesele sevmek değil azizim, kime sorsam seviyor zaten.Mühim olan güzel sevebilmek kırmadan, dökmeden,yormadan,acıtmadan...
      

22 Aralık 2015 Salı

HAYATI KAÇIRMADAN YAŞA ,AŞKI BUL VE GÜNEŞİN KIZILLIĞINI SEYRET


          Of dostum  of .. 
Şu iş hayatına başladık başlayalı, ne güneşin tadını çıkarabilir olduk ne de denizin. Başkalarını bilemem ama bu benim için büyük bir eksiklik. Güneşe doyamadan ,onun sıcaklığıyla içimizi ısıtamadan,hele de batışındaki kızıllığa şahit olamadan sürekli bir şeylerden vazgeçerek yaşıyoruz. Yaşamamız gereken birçok şeyi kaçırarak aslında kaçırmak zorunda kalarak sıkıcı bir döngünün içine hapsolmuş gibi yaşıyoruz,yaşadığımızı sanıyoruz yada.
Zaten her şeyden hevesini almaya kalksan ömür yetmezde, yine de yaşanılması mümkün birçok şeyi yaşayamıyoruz .Doğanın yeşilliğini ,denizin maviliğini,güneşin kızıllığını izlemeye doyamadan yaşıyoruz.Evimizin balkonunda kısa bir çay keyfi yapamadan ,balkonumuzda güzel bir bitki yetiştirmenin heyecanını ve mutluluğunu tadamadan yaşıyoruz.Evladı olanlar,çocuklarını öpüp koklamaya doyamadan ,başarılarında ya da başarısızlıklarında yanlarında olamadan,bebeği olanlar,bebeğinin ilk kelimesini duyamadan,ilk adımına şahit olamadan yaşıyorlar.
          Daha iyi bir gelecek için çalışıp çabalarken,geçen her zamanda yaşanılması gereken ama yaşayamadığımız anlarımız ,geçmişimizde hep boşluklar bırakarak geleceğe ilerliyor.Hayat böyle ,kuralı en baştan yazılmış..Karşı çıkmak ne haddimize. Yaşayabildiklerimizle yetinmeyi öğrendik,öğretti hayat bize.
          Kim bilir kaç aşık şikayetçidir ,yarinin gözlerine bakmaya doyamamaktan,elini tutamadan,öpüp koklayamadan yaşamaktan.Gerçi aşk öyle bir şey ki çok zamanında olsa doymazsın ,doyamazsın bakmaya Özdemir Asaf 'ında dediği gibi ;''bakarken kıyamamak mı,yoksa baktıkça doyamamak mıdır aşk? '' Öylesine ezber bozan bir duygudur ki,kuralını kendi yazar,o sana uymaz seni kendine uydurur.
          Aşk,adamın aklını öyle bir başından alır ki , O'nsuz her anında bile onunlasındır.Her şeyin kuralını değiştirir O ,yer çekiminin bile. Aşk bir ateş topudur,içine düşersin sesin çıkmaz,şikayet etmezsin,yanmaya gönlün vardır. Dedim ya kuralını kendi yazar sende ona uyarsın. Tutulursun ona,vazgeçemezsin ondan.Sıcacık boynuna sokulursun yar'in ,yakasından tutup da çekerek. Sıcaktır teni Aşk'ın. Koklayarak öpersin şah damarından,Can'ındır orada atan bilirsin, o attıkça daha çok seversin,sevdikçe erirsin ,yanarsın ateşinde.Aşk insanı kül eyler,deli eyler yine de derman aramazsın kendine.Razısındır her derdine yeter ki seninle olabilsin aşk.

of dostum of..

İşe bak konu yine aşkla sonlandı.Her hissin arasına girmeye meraklı, başına buyruk,yeni yetme asi bir genç gibi aşk,bazen çok olgun yılların ustası gibi pişmiş ve yanmış.Ne yaşı bellidir ne de zamanı.. gelişi habersiz,tüm hücrelerde dağılma hızı ölçülemez..Önüne geçilemez,çaresi bulunamaz bir şey aşk. Çaresi olsa da dertli yüreğine dermanını arayanı bulamayacağınız bir duygudur aşk ..
 Sevdiğiniz varsa bir gün güneşin kızıllığını beraber seyredin.Sevdiğiniz yoksa da sevin ,sonra yine seyredersiniz güneşin kızıllığını.Güneş biz olsak da olmasak da her gün doğup batıyor. Kalbimizde vakti dolana kadar normal bir şekilde atmaya devam edecek,ama bir gün kalbinizin ritminde bir değişiklik hissederseniz,ritmi değiştireni tutup kolundan neyi yapmak istiyorsanız onu yapın.Hayat hızla akıyor..yaşanılması gereken duyguları yaşayarak ,geleceğe daha az boşlukla ilerlemeye çalışın.
Sevin,sevilin,bir de el ele güneşin kızıllığını seyredin..

19 Aralık 2015 Cumartesi

HER ŞEYİN BİR ZAMANI VAR,SABRET!

         Bir oh çekip arkama yaslandım,ofiste halletmem gereken işler bitince. Sonunda yazı yazmaya vakit ayırmış olmama sevinmiştim.Radyoda güzel bir şarkı çıktı,galiba yazma isteğimi daha da tetikledi :) Hadi şarkıyı söyleyeyim de beraber dinleyelim. Ersay Üner -Yürüdüm-
         Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımla kısa bir mesajlaşma fırsatı buldum.Konumuz genç yaşta, daha hayata tam olarak atılamadan hayatın insanları yormasıydı.Bazı insanlar vardır hayatlarındaki akış (okul,iş,evlilik...) hızlıca sunulur önlerine.Bazı insanlar da vardır ki ,belirli bir bekleme sürecine sahiptirler.Diğer insanlara göre daha çok sabretmek zorundadırlar,daha çok dua ederler,daha çok isterler,daha çok beklerler.Hayatın akışına bir şekilde katılmak isterler.Ve bu süreç onları ister istemez biraz daha yorar.
          İnsanız sonuçta,tüm isteklerimiz hemen olsun  isteriz.Ardı ardına olacağını sanırız her şeyin.Birazcık bekleme süresini hiç hesaba katmadan.Biz üstümüze düşeni yapıp bekleriz,bu bekleyiş gerekli olan çabayı göstererek beklemedir.Üniversiteyi bitirdikten sonra iş aramak gibi ya da evlenebilmek için para biriktirmek gibi.Bekleme süremizin sonunda mutlaka ulaşmak istediğimiz bir hedef vardır.Burada önemli olan , yılmadan beklemek.. yorulmadan..
Daha hayata tam olarak atılmadan ,hayatın bizi yormasına izin vermeden beklemek.. Hayata tam olarak atılmak derken burada kendi ayaklarımızın üzerinde durabilmekten bahsediyorum yani anne-baba desteği olmadan ,kendi başımızın çaresine bakabilmek.
          Unutmamamız gereken bir şey var ki bu ; '' tüm iyi şeyler sabırdan sonra gelir'',Mevlana'nın da sözünde bahsettiği gibi ''sabretmektir''.
Yine Şems-i Tebrizi'nin çok hoşuma giden bir sözünü paylaşmak istiyorum.''Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir.Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir(hayalde canlandırmak).Ve bilirler ki gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.''
 Mesele burada ,her şeyin bir vaktinin olmasıdır.Her gecenin bir sabahı,her kışın bir baharı,her şeyin bir zamanı vardır.
         Henüz sahip olamadığımız şeyler için asla üzülmemeliyiz.Kısmetimizde varsa zaten onlar gelip bizi bulur ''zamanı gelince''. Burada iki şey önemli birincisi ; ''Biz her insanın kaderini ,kendi çabasına bağlı kıldık.'' (İsra Suresi 13.ayet). Kader,kısmet diye köşeye çekilip beklememek. İkincisi ise çabamızdan vazgeçmeden istediğimiz şeyin 'zamanının gelmesini beklemek'' sabırla.
Son olarak ; 
Sabır acıdır ,fakat meyvesi tatlıdır. (Aristoteles) Sabrımızın sonunda yüzümüzü gülümsetecek,bize mutlu günleri getirecek olan dileğimizin,isteğimizin gerçekleşeceğine tüm kalbimizle inanmalıyız.
Kapıları ,sınırları biraz zorlamak kaydıyla..

:)


14 Aralık 2015 Pazartesi

İÇİNDE FIRTINALAR KOPAN İNSAN

İçinizde fırtınalar koparken,dışarıya günlük güneşlik havası veriyorsunuz ya yapmayın! Bırakın hak edenler fırtınadan nasibini alsın.
                                                                                                       Tarık Tufan
     
        
          Hangi hisleri kaleme alacağım az çok belli olmuştur. Tarık Tufan'ın bu sözünden sonra.Fırtına ,aslında sadece bir doğa olayı değil,pekala insanın içinde yaşayabileceği bir duygu türüdür.Sebebi birine duyulan şiddetli öfkedir.Hayal kırıklığına uğratılmış insanın içinde kopar fırtınalar.
Fırtına , sözlük anlamı;çok şiddetli esen rüzgarın meydana getirdiği hava hareketleri demektir.Bu rüzgar türü,bazen insanlar için oldukça tehlikeli hale gelebilirmiş.
Peki ya bu fırtına insanın içinde esip, kopuyorsa? O zaman tehlikenin boyutu ne oluyor ki.Belki tehlike kelimesi bile bu durum için yetersiz kalıyor.
          Ne yaparsanız yapın,ne derseniz deyin içinde fırtınalar kopan bir insana yardım edemezsiniz.O halden kendisini kurtarmanın yolu yine kendisidir.Doğru olan duygularını bastırmadan o an yaşaması,gereken ne varsa yaşayıp,geleceğe bastırılmış duyguların kırıntılarını bırakmaması.Zamanında yaşanmamış duygular,geleceğe daha kabarık bir fatura kesilmesine sebep olabilir.Duyguları içe atmadan yaşamalı.Hele ki fırtınanın kopmasına her kim ya da ne sebep ise bundan nasibini almalıdır.
          İçinde fırtınalar kopan insan,kalbine yara almış insandır.Kızgınlığı, acısı ve öfkesi birbirine 
kenetlenmiştir.Har ateşler yükselir yüreğinde,deli cesareti yükleniverir duygularına. Her an hazırdır gemileri yakmaya.
Cesurdur,çünkü gereği yoktur artık onun için korkmaya.
Kapalı kutudur bazen,önce kalbine sonra da beynine vuran fırtınaların ortaya çıkardığı ruhsal savaşın mücadelesi içerisindedir. Dışa kapatmıştır kendini.
'' İnsan kendi kabuğuna çekilmişse,içinde fırtınalar kopuyor demektir.'' Bedirhan Gökçe'nin de dediği gibi.Ne olursa olsun içindeki fırtına dinene kadar açmayacaktır dışarı kapılarını.
          Bazen ise tam tersi durumdur,içinde fırtınalar kopan insan.Daha açıktır dışa,daha seslidir kahkahaları,daha hoyrattır gülüşleri.Kalbinde oluşan öfkenin acısını, dışarıya dünyanın en mutlu insanıymış gibi yansıtır.Bir yerden duyduğu nefreti bastırırken aslında diğer yandan da daha çok nefret eder hayattan.Mutluymuş gibi görünür, ki içinde asla inanmaz mutluluk diye bir duygunun varlığına bile.Daha çok dalar gözleri sabit bir yere.Sadece yorulduğu için dinlenebileceği bir uğrak yeridir dalmalar.Sonra tüm gücüyle tekrar devam eder,muhteşem derecede mutlu hissediyorum oyununa.Kırılmış ve onarılması güçtür,bu ağır hasar almış kalbin. En güzel çözüm kendi kararlılığıyla daha fazla yorulmadan,meseleyi halledip normal duygulara dönebilmek.Yani kendi kafasında ,kendi için doğru olduğuna inandığı bir kararı vermek ve onu uygulamaya geçirmektir.En başta da bunu başarabileceğine inanmak. Tek çaresinin kendi olduğunu ve kendi kendine yardım etmek zorunda olduğunu bilmek.
          Hayatın ne zaman son bulacağını bilmiyoruz.O yüzden fırtınanın dinmesini sağlamak (duyguları bastırmadan),hayatımıza geri kalan yerden devam etmek,bu süreci minimum zararla atlatabilmek, yaşanılanı ders olarak görmek ve yaşanacak daha çok şeyin olduğunu bilmek gerek.


Kendimize inanmak,inanmak, İNANMAK gerek!

12 Aralık 2015 Cumartesi

MUTLU İLİŞKİNİN FORMÜLÜ

Yorgunum.Tek istediğim, yüzümü kucağına koymak,başımın üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmak.
                                                                                    Franz Kafka

          
Öğlen ofiste saat üçü birazcık geçiyordu ,Franz Kafka'nın bu sözünü okuduğumda.Aslında ikindi vakti desek daha doğru olur.
          Düşündüm de , başını omzuna  'güvenle' koyabileceğin, dizlerine yatıp, onu huzurla izleyebileceğin ,güven kokan bir sevdiği olmalı insanın. Özellikle vurguluyorum burada güveni çünkü güven sağlanmadan kurulmuş bir ilişki pekte sağlıklı ve uzun soluklu bir ilişki olmuyor.
          Kazanması zor ve zaman alan, kaybetmesi ise anlık bir duygudur,güven.Tek kullanımlıktır. İkinci, üçüncü kullanımı olmamalı diye düşünüyorum. Victor Hugo'nun da dediği gibi;
''Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalık inan. Ama kime iki defa güvenebileceğini hesaplamalı insan.''
          Hele ki üçüncü şans asla verilmemeli.O zaman saygısızlığı kendimize yapmış oluyoruz. Ki zaten bir kere kaybedilmişse güven duygusu,ilişki devam etse de sonrası şüphedir.
          Yazımda daha çok Franz Kafka'nın da sözünden yola çıkarak, kadın ve erkek ilişkilerindeki güven duygusundan bahsetmek istiyorum.İlişkilerde karşılıklı güvenin oluşabilmesi için mutlaka belirli bir sürenin geçmesi lazım. Kimse kimseye pat diye güvenemez.Ne kadar severseniz sevin. Bu karşınızdaki insana çok güvendiğiniz anlamına gelmez.Güvenin oluşumu ilk olarak paylaşımla en önemlisi de güvenmekle başlar.Birilerinin önce sizin güveninizi kazanmasını beklemeden,güveni karşınızdaki insana siz verin.Karşınızdaki doğru insansa zaten gerisi çorap söküğü gibi gelir.
İlişkinin süresi ilerledikçe duyulan güven daha ön plana çıkacaktır,tanıdıkça ve sevdikçe.Çünkü daha çok zaman geçirmiş olacaksınız.
           Yazımın başında da dediğim gibi ,güven duygusu gelişmemiş,yeteri kadar sağlanamamışsa,ilişkinin ömrü de bir o kadar kısa oluyor.İlişkinin temelini oluşturan güven+sevgi ikilisi eğer başarılı bir şekilde oluşturulmuşsa o zaman aşkınızı huzurlu bir şekilde yaşayabiliyorsunuz. Ona sarıldığınız da mutluysanız,elinizden tuttuğunda ve sıkıca kavradığında , sizde aynı şekilde onun elini kavrıyorsanız, ilişkinizde her şeyin yolunda olduğunu gösterir.
          Güven aşkı da beraberinde getirir.Aşkla beraber oluşan bağınız daha da güçlenir. Sağlam temelde size sağlıklı ve mutlu bir geleceğin kapısını aralar.Yani formülleştirirsek şöyle bir şey çıkıyor: 
Sevmek+paylaşmak+güvenmek=aşk+bağlılık=Mutlu ilişki
          Son olarak; erkeklere hiçbir zaman unutmamaları gereken çok doğru bir cümleyi söylemek istiyorum; ''Kadınlar beğendiği erkeğe değil,güvendiği erkeğe aşık olurlar.''(sözü söyleyenin kim olduğunu bulamadım).Bu cümle o kadar güzel anlatmış ki aslında her şeyi,zaten bunun üzerine de söylenecek pek fazla şey kalmadı.

         
Aşkınızın güven kokması dileğiyle..



9 Aralık 2015 Çarşamba

HER HALİ ZORDUR O'NUN

          Ürünlerinde yarı yarıya indirim yapmış mağazalar gibi karman çorman içim,kafam... Deli deli hisler koşturuyor içimde,adını koyamadığım.O kadar dağınık ki her yer ,bir türlü toparlayamıyorum.Ne nerede? Sevinçlerimi nereye koydum? Mutluluklarımı bulamıyorum.Çok aradığım bir hismiş gibi endişe çarpıyor gözüme.Buz gibi bir rüzgar esiyor,sanki midemi üşüterek dolaşıyor içimde.Önce aklımı bulandırıyor,sonra kalbime yöneliyor.Hiç beklemediğim bir hızda heyecana dönüşerek artan duygular doruklarına ulaştırıyor beni.Çekip kurtaramıyorum kendimi.Bu öyle bir duygu ki iki eliyle sıkıca sarmış gibi yüreğimi ,sonra bedenimi..
Sevincinde hüznünde birbirine girdiği ,ruhun derinliklerinde gizli ve çok az insanın gerçek anlamda tadabildiği kutsal bir duygudur ''Aşk''...
          Hislerinizi alt üst eder,elinizden bir şey gelmez. İşin garip tarafı kendinizi koruma yoluna da gitmezsiniz.Aşk sizi çektikçe çeker içine,engelleyemezsiniz.Aslında izin verirsiniz,her hali yorucu ve zor olan bu duygunun eziyetlerine.
          Hayatınızda hiç yapmayacağınız şeyler yaptırır size. Ayarlarınızın değişme sebebidir, Aşk! 
Ünlü düşünür Platon'unda dediği gibi ''Aşk bir çeşit şuur bozukluğudur''. Mantığınızın sizi terk ettiği,yerinize yurdunuza sığamama halidir. Ve hiçbir zaman dört dörtlük mutluluk getirmeyeceği aşikardır. Yine de aşk hayatımızın en önemli deneyimidir.Yüreği aşka dokunmuş insan,kendini keşfetmiş olur. Aşk'ın yaşattığı zorluk insanı güçlü kılar.Her şey kontrol altında gitmeyebilir hayatınızda. Bazı olaylar iradeniz dışında gelişir. Aşk da böyledir işte.. Size sormadan gelir ve tüm hücrelerinize dağılır. Her şeye rağmen gerçek aşkın sizi bulması ve kendinizi keşfedebilmeniz dileğiyle.. 
Yazımı Atilla İlhan'ın güzel bir sözüyle sonlandırmak isterim..
'' Ben aşk nedir bilmem.eski kafalıyım, bir seni bilirim, bir de adın geçince sıkışan kalbimi.''

7 Aralık 2015 Pazartesi

EN GÜZEL CEVAP HİKAYEDE GİZLİ

          İçinizi titretecek kadar soğuk bir aralık akşamının iş çıkışında,neredeyse koşar adımlarla otobüs durağına vardım.Neyse ki fazla beklemeden gelen otobüse attım kendimi.Üşümemin dışında şanslı bir günümde olmalıyım ki,birkaç durak sonra en önde boşalan yere geçtim.Biraz daha sakinleşen otobüste, hemen hemen ayakta giden yolcu kalmamıştı.Herkes arkadaşıyla tatlı bir sohbete dalmıştı bile.
          Sıcacıktı içerisi.İnsan sıcak bir ortamda kendisi daha mı huzurlu hissediyordu ne?Daha mutlu,daha güvende.Soğuk hava ya da ortamda tam zıttı anlamlar olmalı.Tabii ki bu anlamlar kişiye göre değişkenlik gösterebilir.Aslında tercih meselesi.
          Üç boyutlu film izlermiş gibi yanımızdan geçen araba ve dolmuşların verdiği heyecana kapılıyordum,otobüsün kocaman ön camından dışarıyı seyrederken.Bayan şoförümüz hünerli elleriyle direksiyonu bir sağa bir sola çevirirken,dikkatimi radyodan yükselen,kadife sesli bir ağabeyimizin sorusu çekiverdi.
''Sevgi neydi?'' diye soruyordu.Peşinden,'' selvi boylum al yazmalım'' filminin repliğiyle cevapladı sorusunu; ''Sevgi neydi'' ? ''Sevgi, iyilikti ,dostluktu.Sevgi emekti.'' Arkasında da sevginin olağan tanımını yaptı.Sevgi, bir kimseye ya da bir şeye duyulan bağlılık.Sanırım eve gidene kadar bu sorunun cevabını düşünecektim.
          Sevgi neydi?Hayatımızda değer verdiğimiz birçok insan var.Onlara duyduğumuz sevgilerde çeşitli.Kardeş,anne ,baba,arkadaş,yemek ya da spor sevgisi gibi.Çeşitleri epey bol.Ama gelin görün ki kimse hissettiği sevgiyi tam anlamıyla tanımlayamaz.
          Düşündüm,sevgi neydi? Sevgi,anlayıştır;karşımızdakini anlayabilmek.Hoşgörüdür; karşımızdakini hoş görebilmek.Sabırdır.İnsan sadece
sevdiğine sabreder.Paylaşmaktır.Kaybetmekten korkmak,fedakarlık yapmak,sahiplenmek kıskanmak,umut etmektir.Sevgi,ayrıyken bile bir olmaktır.Ya da sevmek Bilal Karabulut'un kitabında bahsettiği gibi,''sevmek sonsuzluğa dokunmaktır.''
          Yazımı yine Bilal Karabulut'un kitabında okuduğum güzel bir hikayeyle bitirmek istiyorum.


          Ama Ben Onun Kim Olduğunu Biliyorum



          Yaşlı adam sabah erkenden çıkmış yolda ilerlerken,bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanır ve hafif yaralanır. Sokaktan geçenler ,yaşlı adamı hemen en yakın hastaneye

ulaştırırlar.Hemşireler,adamcağızın yarasına pansuman yaparlar; biraz beklemesini röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylerler.Yaşlı adam huzursuzlanır ve acelesi olduğunu,röntgen istemediğini söyler.Hemşireler merakla acelesinin sebebini sorarlar. Adamcağız: ''karım huzur evinde kalıyor.Her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim.Geç kalmak istemiyorum'' der.
          ''Karınızın siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde? diye sorar hemşire.
           Yaşlı adam,üzgün bir ifadeyle:
           ''Ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bile bilmiyor.'' der.
           Hemşireler hayretle :
           ''Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor,neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz'' diye sorarlar.
           Yaşlı adam,buruk bir sesle: 
          ''Ama ben onun kim olduğunu biliyorum'' der.